RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA BAŞLARIM


   
  TASAVVUF Sitesi:..Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun(Tövbe suresi 119.ayet)
  EDEP ADAP-1
 

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
 
ÖNSÖZ
       Allah cc sonsuz hamdü senalar ve habibi hz Muhammed Mustafa s.a.v efendimize, ehli beytine, Ashabına, Tabiine, Tebeut Tabiine mezhep imamlarımıza ve onların takipcileri olan saadatı kirama ksa ve onların yoluna baş koymuş olan sevenlere Bütün saadatlar ve halifelerine müritlerine bunları sevenlere ve bu ali tarikata ve diğer tarikatlara mensub ve muntesil olanların tamamına selam olsun. Yüce Allah cc makamlarını ali eylesin. Âmin.
Şurası muhakkaktır ki her işin her yolun belli başlı kural ve kaideleri, tertip ve düzeni vardır. Tertip ve düzensiz bir işten ne insana nede insanlığa hayır gelmez. Kuranla insanlık âlemine yön veren yüce rabbimiz, dini tamamlayıcı peygamberler göndermiş, onlara uyanlar kurtuluşa ermişler, uymayanların ise iki dünyası da perişan geçmiş ve geçecektir. Birer Muhammed ümmeti olarak bizlerin, hayat nizamını o peygambere tabii olan emir ve nehiyelerine uyan sahabe ve sonrası Tabiine, Tebeut Tabiine, âlimlere, velilere uymak olar gibi hayat idame ettirmek, onların tavsiyelerine uymak ve onları taklit etmek bizlerin inşallah kulluğun basamaklarını tırmanmasına vesile olacaktır. Günümüzde bütün velilerin menkıbelerini anlatan birçok kitaplar vardır. Bu saadet pınarlarından insanlık kana, kana içerek manevi susuzluklarını gidermektedirler. Bu kitap da o yüce kamili mükemmel şahsiyetlerin gittikleri yolun kural ve kaidelerine, onların koyduğu adap ve edeplere değinerek, bizlerin terbiyesi için gerekli bu yolun kural ve kaidelerine değinerek, bu ali yolda ana prensipleri, kısa ve öz olarak sıralayacağız.
         Bu kitap, Nakşibendi Tarikatına baş koyan dervişlerin yol haritasıdır. Bu yol ki kıyamete kadar sürüp gidecek olan bir Ahmediye, tarikatı Muhammedi yenin edep ve adap yoludur ki, insanlar bu yolda, bu kural ve kaidelere uydukları müddetçe, fayda göreceklerdir. Bu yolun yolcuları bitmez. Erleri seven ve sevilenleri de bitecek değildir.
     Bu yüce tarikatın amacı, amelde ( ibadetlerimizde) ihlası ( samimiyeti) kazanmak için Allah (c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır.İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah ( c.c) rızası ( Allah-u Tealanın Zatı) için yapılmasıdır.Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir. Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak
1-Şeriat-ı Muhammediye'ye uymak.
2-Gafleti tamamıyla giderme.
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürit gafleti kovarak ve şeriata uyarak başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar. Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgârları etkileyemez. Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürit sünnete uyarak bütün mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz; dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır. Mürit gafleti gidermek için çaba sarf ederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukuf-i kalbi ( kalbin Allah’tan ( c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken bazı kurallar koymuşlardır. Şimdi Allah cc izni ile bu kural ve kaideleri ile anlatacağız.Ey ALLAH (c.c.)’ım bu kitabı bizden kabul buyur ve hasıl olan sevabın mislini cümlesinin amel defterine yaz. her birinin derecelerini alayıilliyyine mazhar buyur.
Her birinin varacağı makamı yükselt onların muhabbetini indinde arttır. onların feyzlerini bereketlendir ve yüksek tarikat yolunda bizlerin feyizlerini tamamla ve bizi şeyhimiz es-seyid Fevzeddin el-Bilvanisi ksa gönlüne sok. O’nun emirlerine ve verdiği vazifeleri yapmaya bizleri muvaffak eyle. Bizi bekabillah ile rızıklandır. fenafillah olanlarla bizi buluştur. Bizleri onlardan ayırma saadatın himmetlerini üzerimizden eksik eyleme Allahım. Ey ALLAH (c.c.)’ım bizleri hatamızdan dolayı mağfiret buyur ve muhabbetine celbet. Evliyaların muhabbeti ile dinde istikamet ve muvaffakiyetli taatle Sen’in rahmetinle rızıklandır. Rahman ve Rahim olan Sensin. Amin.                     
                                         
 
2006 ANKARA CAHİT CAN
 
 
 
 
 
ADAB
   
 Ahlak,terbiye ve nezaket kuralları. Birini ziyafete davet etmek manasını ifade eden edeb, İslam'ın güzel saydığı söz ve davranışlardır. Bu itibarla edep, insanların kendisine davet olunan bilimum hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlak demektir. Edeb, insanı ayıplanma ve kötülenme sebeplerinden koruyan nefsin köklü bir kuvvetidir.
Ayet ve Hadisler Işığında Adab-ı Muaşeretten Örnekler:
*** Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü açık kalbli olmak. Allah iyi huylu güler yüzlü kimseyi sever.
*** Herkes ile güzel görüşmek, halka eziyet vermekten sakınmak. "Müslüman diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir."
*** Kötülüğe karşı iyilikte bulunmak ve halkın eziyetlerine karşı sabırlı olmak.Allah katında sıddîkların mertebelerine erişmek için zulmedeni affetmek, irtibatı kesenle irtibat kurmak esirgeyene esirgemeden vermek gerekir.
*** Küskünlüğe, dargınlığa, düşmanlığa son vermek. Müslümanın,bir müslümanla üç günden fazla dargın durması helal değildir.
*** Dargın iki müslümanın arasını bulmaya çalışmak. Yalan söylemenin caiz olduğu yerlerden biri, dargınların barışmalarını sağlamak için söylenen yalandır. Bu da sadaka vermek kadar hayırlı bir iştir.
*** İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak. Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder.
*** Dostlar birbirlerini arkalarından müdafaa etmelidir, haklarındaki yanlış fikirleri düzeltmelidirler. Kardeşine yardımda bulunana Allah da yardım eder.
*** İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak.Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terk etmek.
*** Her insanla, kapasite ve mevkilerine göre konuşmak. Cahille ilmî konuşma yapılamayacağı gibi, âlimle de cahille konuşulduğu gibi konuşulmaz. İnsanlara akıllarına göre hitap edilmelidir.
*** Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet, özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek İslam'ın esaslarındandır. Allah ana babaya saygısızlık bir tarafa "öf" demeyi dahi yasaklamıştır. Başkasına merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
*** Herkes hakkında hayır dilemek ve, yardımda bulunmak müslüman kardeşliğinin bir özelliğidir. Ancak bu yardımlaşma kötülükte değil, iyilikte olmalıdır. Mümin kendisi için arzu ettiği güzel şeyleri Müslüman kardeşi için de arzu etmelidir. Kendini kötülüklerden koruduğu gibi etrafındakileri de korumaya çalışmalıdır.
*** Selam, müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.s.) selamı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selam vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet'e gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selam vermelidir. Selama daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir.

*** Karşılaşan iki müslüman birbirlerinin ellerini tutarak müsafaha eder. Peygamber'e (s.a.s.) salavat okur, hal hatır sorarlar. Bu durumda olan kişiler henüz birbirlerinden ayrılmadan Allah onlara mağfiret eder.

 
*** Aksırana karşı hayır dua etmek. Aksıran kişi "elhamdülillah"der, yanındaki müslüman "yerhamükellah" yani "Allah sana merhamet etsin " diye dua eder, aksıran kişi de "yehdîna ve yehdîkumullah " yani Allah bizi de sizleri de hidayete daim kılsın" diye karşı duada bulunur. Buna "teşmît" denir.
*** Müslüman gittiği meclise temiz elbiseyle gitmelidir. Yaşlı ve bilgili kimselerden üstte oturmamalı, kendine söz düşmedikçe konuşmamalı, söylenilen faydalı şeyleri dinlemelidir. Sonradan gelenlere yer vermeli, birbirlerine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır.
 Meclisten ayrılırken arkadaşlarından izin alarak ve selam vererek ayrılmalıdır. Bu kural cemiyet ve cemaat muaşeretindendir.
*** Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakın akrabalarım ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Ancak ziyaretin, çok uzun ve usandırıcı olmamasına özen göstermelidir. Ziyarete gelenlere imkan nisbetinde ikram etmelidir. Allah'a ve ahirete inanan, misafirine izzet ve ikramda bulunmalıdır.
*** Müslüman, din kardeşinin davetine icabet eder, ziyaretinde bulunur. Böylece aralarında muhabbet artmış olur. Peygamber (s.a.s.), "Sizden birinizi kardeşi düğün yemeğine veya benzer bir ziyafete davet edince icabet etsin." buyurmuştur. Ancak bu tür yerlerde Allah'ın yasakladığı içki ve benzeri şeyler bulunuyorsa oraya gitmemelidir. Kötülükleri engelleyeceğine kanaat getirirse, gidebilir. Merasimler külfetten ve gösterişten uzak olmalıdır.
*** Müslümanlar, din kardeşleri yanlarına geldiklerinde, hürmet olsun diye ayağa kalkabilirler. Alim zatların ellerini öpmek caizdir. Ancak dünyalık bir menfaat elde etmek için el öpmek, boyun bükmek, hele hele dalkavukluk yapmak asla doğru değildir. Büyüklerin huzurunda yerlere kadar eğilmek ve yeri öpmek haramdır.
*** Müslümanlıkta komşuluğun büyük ehemmiyeti vardır. Komşu haklarına son derece riayet etmeli, onlara zarar verecek her türlü hareketlerden kaçınmalıdır. Kötülüklerinden, komşusu emin olmayan kimse gerçek mümin olamaz.
*** Hastaları ziyarette bulunmak, onların afiyetlerine dua etmek dinî bir görevdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde: "Beş şey vardır ki, kardeşine karşı müslümana vazife olur. Bunlar da, verilen selamı iade, aksırana hayır dua, davete icabet, hastayı ziyaret ve cenazeleri mezara kadar takip etmektir." buyurmuştur. Müslümanlar, vefat eden din kardeşlerinin cenazelerini kabirlerine kadar üzüntülü ve düşünceli götürür kabre defnederler, haklarında rahmetle duada bulunurlar. İmkan buldukça müslümanın cenaze namazını da kılmalıdır. Kabirlerini ziyaret ederek haklarında hayır duada bulunmak bir vefa borcudur. Ancak kabir ziyaretleri İslamî ölçüler içerisinde olmalı, aşırı ta'zim hareketlerinden sakınmalıdır. Kabir ziyareti insana ölümü ve geleceğini hatırlatır, uyanmaya vesile olur.
*** Evlere ve odalara girerken usule riayet etmek gerekir. Cahiliye devrinde evlere hücum edilircesine girilirdi. Ziyaretçi eve girer ve girdikten sonra da 'girdim' diye seslenirdi. Çok defa, ev sahibinin ailesiyle onları başkasının görmesi doğru olmayan halde, kadın veya erkeğin avret yerlerinin açık olduğu olurdu. Bu hal, üzüntü verip gönülleri yaraladığı gibi evleri emniyet ve huzurdan yoksun bırakırdı. Ayrıca gözler tahrik edici yerlere takıldığı zaman nefisleri bu şekilde fitneye sürüklerdi. İşte bu sebepten dolayı Allah müslümanları yüksek bir adab-ı muaşeretle terbiye etmiştir. Evlere girmeden izin isteme adabı ve ev halkına güven verip onlardan kuşkuyu gidermek için girmezden evvel selam verme adabını getirmiştir.
"Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selam vermeden girmeyiniz. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız." "Eğer orda kimseyi bulamazsanız size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Bu sizin için daha iyidir..." (en-Nur, 24/27-28). Aynı şekilde erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleriyle bunların girmesinin ancak hangi vakitlerde olabileceği de belirtilmiştir:
 Yürüyüşünde mutedil ol, sesini de kıs. Çünkü seslerin çirkini eşeklerin sesidir. (Lokman, 31/18-19).
*** Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, Müminlerin doğru ve dikkatli konuşmasını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve bu sözün nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte ve onları salih amele yol açan güzel söz söylemeye yönlendirmektedir. Çünkü Allah, doğruların, doğru sözlülerin yardımcısıdır. Doğru sözlülerin hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı kendilerine bir mükafat olarak vadetmiştir.
 Bu güzel davranışı yerine getiren müminin hatalarını Allah'u Teala'nın bağışlaması ne engin bir rahmettir. İnsanoğlunu da ancak Allah'ın bu bağış ve rahmeti kurtarabilir: "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasülüne itaat ederse büyük bir başarıya erişmiş olur. " (el-Ahzab, 33/71)
*** Müslüman israf etmemelidir. İsraf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. "...Yeyin, için fakat israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez." (el-A'raf, 7/31) buyurulmaktadır.
 Yine "...Allah, israfçı ve yalancı kişiyi hidayete erdirmez. " (el-Mü'min, 40/28) düsturu yer almaktadır. En'am Süresi 141. ayeti de yine bu hükmü beyan etmek tedir: "..israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez. İnsan iyilik yaparken de israf yapmamalıdır, "..onlar infak ettikleri zaman bile israf etmezler." (el-Furkan, 25/67)
Ayrıca kusurları bağışlamak her işi güzel bir niyetle ve saf bir kalb ile yapmak, işlerinde doğruluktan ayrılmayıp dirayet ve akıl dairesi içinde yürütmek, büyüklerin dine uygun emirlerine itaat etmek, halkın itimadını ve güvenini kazanmak, her işte aşırı gitmemek, münasip kişilerle güzel bir surette görüşüp konuşmak, kendisine emanet edilen sırlara ve eşyaya hainlik etmemek, zulümden uzaklaşarak insafla hareket etmek, insanlara karşı mütevazî olmak, sözünde durarak ahdine vefa göstermek, ihtiyaç sahiplerine karşı cömertçe davranmak, insanlar hakkında daima iyi zan beslemek, lüzumsuz ve kalb kırıcı sözlerden sakınmak, her yaptığı işi hakkaniyet ölçüleri içinde yapmak, kızgınlık ve şiddetten sakınarak yumuşak huylu olmak, namusu, haysiyeti ve mukaddes değerleri korumak, daima hayır ve iyilik yolunu tutmak, dostluğa önem vermek, hakkına razı olmak, vaktini boşa geçirmeden çalışmak, korkaklığı terkederek yiğit ve cesur olmak, yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, şehevî duygularına hakim olmak her türlü bela ve musîbetlere sabretmek, bir işte azim ve sebat sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, herkesin mertebesini bilip hakkında ona göre muamele etmek, kanaat sahibi olmak, şaka ve nüktelerinde bile ahlak dışı olmamak, başkalarını kötülemekten kaçınmak, kendini yüksek görmemek, içi başka dışı başka olmamak, insanlığa ve inançlarına uygun olan her şeyi yapmak, bu işi yapmadan evvel o işin ehli ile istişare'de bulunmak, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, ağır başlı ve vakur olmak, koğuculuk yapmamak gibi güzel meziyetler insanlar arasında saygınlık ve muhabbet doğurur.Bunlara riayet etmek İslam'ın ortaya koyduğu muaşeret adabındandır.
 
EDEP ADAP:
Ey ahlak ve edebe talip kişi: Şu kuralı iyi bilmelisin ki Dinin tamamı yani, kendisi edeptir.
Edeb; İnsana fazilet kazandıran her iyi alışkanlığa edeb denir. Ahlakın iyi ve güzel taraflarını alıp yaşamaktan ibarettir. Edeb bir de şöyle tarif edilir: İnsanı ayıplamaktan koruyan melekeye edeb denir, çoğulu âdab kelimesidir ki çeşitli deyimlerde kullanılır. Dersin adabı, hekimin adabı, yolun adabı gibi. Bütün işleri hayır ve şerri yaratan Allah’tır (cc). Fakat insanların iradesi ile meydana gelen işlerde kulun kesbi(1.) bulunduğundan kul sorumludur. Kulun iradesi dışında yaratılan işlerde, kulun bir dahli bulunmadığından, bunlardan kul sorumlu değildir.
(1.)..KESBİ: Çalışmakla kazanılan. Sonradan elde edilen. Doğuştan olmayan. Vehbi olmayan. VEHBİ: Doğuştan, Allah vergisi, çalışmakla kazanılmayıp Allah’ın (cc) lütfü ile olan.
 
EDEP VE ADAP Edeb; İnsana fazilet kazandıran her iyi alışkanlığa edeb denir. Ahlakın iyi ve güzel taraflarını alıp yaşamaktan ibarettir. Edeb bir de şöyle tarif edilir: İnsanı ayıplamaktan koruyan melekeye edeb denir. çoğulu âdab kelimesidir ki çeşitli deyimlerde kullanılır. Dersin adabı, hekimin adabı, yolun adabı gibi. Bütün işleri hayır ve şerri yaratan Allah’tır (cc). Fakat insanların iradesi ile meydana gelen işlerde kulun kesbi(1.) bulunduğundan kul sorumludur. Kulun iradesi dışında yaratılan işlerde, kulun bir dahli bulunmadığından, bunlardan kul sorumlu değildir. 'İmrân İbn-i Husayn radiya'llahu anh'den Nebî Sallallahü aleyhi ve sellem: "Hayâ' ancak hayır getirir" buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur. (2.) Ahlak ve edebe talip kişi: Şu kuralı iyi bilmelisin ki Dinin tamamı yani, kendisi edeptir. Allah’ın (cc) rızasına ulaşmak üzere kamil bir mürşidin terbiyesine girmek isteyen bir insanın bu yolda, o kamil bir mürşidi bulması ve tanıması kadar da, bu yolun adap ve edeplerini öğrenmesi de önem taşır. Gerçeğin tadını almak için Allah’ın (cc) yoluna baş koyan insanın gayesi sadece ve sadece yüce Allah’ın (cc) rızasını kazanmak olmalıdır ki, gaye ve amaca ulaşılsın.
Büyüklerimizden Cüneydi-i Bağdadi (ks) buyurdular ki “bu yolda manevi terbiyeye gelip hak yola talip olan insanı gerileten, yükselip yol almasını engelleyip yolunu tıkayan işlerin başı niyeti doğru olmadan bozuk zihniyet ve niyetle başlangıç yapmasıdır buyurdular. (4.)
Amellerin güzelliği salih amelin uygulaması taşınan niyet ile ilişkilidir. Kötü niyet ile iyi amel olmaz ve de haram olan bir iş iyi niyetle de helal olmadığı gibi insana da fayda vermez. Tabi ki haramı helal, helalıda haram saymak ayrı fetva konusudur.
(2.).BUHARİ HADİS NO: 2001 (4.).MİNAH SEYYİD SIBĞATULLAH-İL ARVÂSİ.
Bütün ibadetlerin özünde ihlas ve samimiyet esastır. Kamil bir mümin olmak isteyenler, kamil bir hayat sürmek isteyenler güzel ahlaklı, edep ve adaplı ilahi sevgiye dayalı halis bir kalple ve itikadı düzgün biri olmak mecburiyetin dedir. Bu nefis terbiyesiyle yoğrulan insan refah bir ömür sürerek her iki cihanda da mesud olur. Buna ulaşmak ise Allah’ın (cc) emirlerine uyup yasaklarından sakınarak peygamber efendimizin ahlakına kendi ahlakımızı benzeterek ona uyumdan geçer. Buda fedakarlıkla elde edilir. En güzel ahlakın peygamberimizde olduğunu bize yüce yaradıcımız kuran da şöyle buyurmaktadır:
 Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. 68-KALEM SURESİ 4. AYET.
İşte bu kalem suresi dördüncü ayetin bizlere verdiği haber de, yüce ahlakın sahibi peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v) efendimize, uyumu anlatan ve tamamlayıcı olarak, ilahi terbiyenin merkezine onu koyarak onun yoluna ve ona uyulmadan, Allah’a ulaşılmayacağını ona kulluk yapılamayacağını ona dost olunmayacağını bütün insanlığa bu ölçüyü şu ayetle koymuştur ki:
 Büyüklerimiz, yaşantılarında gördüğümüz bu adap ve edepleri kendi akıllarından değil kuran ve sünnetten almışlar ve sahabenin yaşantısını hayatlarında tatbik etmişler bizlerin istifadesine sunarak, hiç değilse taklidi olarak onlara benzememizi istemişlerdir. Taklidimizi tahkike çevirecek olanlar onlardır, inşallah.
Hemen, hemen her yolda, her işte, her amelde uygulanan bir edep adap, kural ve kaide vardır. Bunların başında insanın niyeti esas taşır.
Büyüklerimizden Cüneydi-i Bağdadi (ks) buyurdular ki “bu yolda manevi terbiyeye gelip hak yola talip olan insanı gerileten, yükselip yol almasını engelleyip yolunu tıkayan işlerin başı niyeti doğru olmadan bozuk zihniyet ve niyetle başlangıç yapmasıdır buyurdular.
Amellerin güzelliği salih amelin uygulaması taşınan niyet ile ilişkilidir. Kötü niyet ile iyi amel olmaz ve de haram olan bir iş iyi niyetle de helal olmadığı gibi insana da fayda vermez. Tabi ki haramı helal, helalıda haram saymak ayrı fetva konusudur.
   Bütün ibadetlerin özünde ihlas ve samimiyet esastır. Kamil bir mümin olmak isteyenler, kamil bir hayat sürmek isteyenler güzel ahlaklı, edep ve adaplı ilahi sevgiye dayalı halis bir kalple ve itikadı düzgün biri olmak mecburiyetin dedir. Bu nefis terbiyesiyle yoğrulan insan refah bir ömür sürerek her iki cihanda da mesud olur. Buna ulaşmak ise Allah’ın (cc) emirlerine uyup yasaklarından sakınarak peygamber efendimizin ahlakına kendi ahlakımızı benzeterek ona uyumdan geçer. Buda fedakarlıkla elde edilir. En güzel ahlakın peygamberimizde olduğunu bize yüce yaradıcımız kuran da buyurmaktadır.
 Bu hal imanın en doruk noktasıdır. Allah (cc) için olmayan işlerde hayır bulunmaz.
SÖZÜN EDEBİ: Peygamber efendimiz (s.a.v) sözün edebi dili muhafaza etmek, kim Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman ediyorsa hayırlı söz söylesin yahut sussun, buyurmuşlardır. Konuşanın makama uygun olarak söylemesi, sözü yerli yerince zamanında gereği kadar söylemesi, sözde yalan ve yapmacık olmaması, söz sahibinin sözü özü içi ve dışının bir olması sözün edeplerindendir.
FİİLİN EDEBİ: Her şahısın, her makamın, her işin bir edebi vardır. Bütün edepler sünneti seniyede öğretilmiştir. Fiilin edebi hakka ve halka nasıl davranılmasını bilmektir. Bu edepleri öğrenmeli ve elden geldiğince uygulamalıyız.
Kısaca güzel ahlaklılıktır. İlimde, insan ilişkilerinde, ibadetlerde, kullukta, mürşit ilişkilerinde, hayatın her dalında velhasıl her şeyde, her yerde edep ve adap vardır. İşte Nakşi bendi büyükleri: Önce usul sonra vusul demişlerdir. Maksadına ulaşmak isteyen kimse, yapacağı işin önce usulüne göre yola çıkarsa, hedefine varır, yoksa yolda kalır. İşte bu manada edep: kalpte, sözde ve fiilde olur buyurmuşlardır.
KALBİN EDEBİ: Niyette ihlas ve samimiyettir. Bunun sonucu Allah (cc) için sevmek, Allah (cc) için buğuz etmek, Allah (cc) için vermek, Allah (cc) için menetmektir.
 
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 24:19 - NUR SURESİ 19. AYET
İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
(MEAL DİYANET VAKFI)
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 24:21 - NUR SURESİ 21. AYET
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.
(MEAL DİYANET VAKFI)
 ALLAHA (cc) KARŞI EDEP:
1.ALLAH (CC) KARŞI EDEBLER. 1. İnsanı en güzel bir kıvamda yaratan ve sonra ona edebi öğreten Allah’a (cc) hamd ederiz. Bizleri ve kainatı yaratan yüce Allah’a (cc) hamdü senalar olsun ki bizler Müslüman bir anne ve babadan dünyaya gelerek, Müslümanlığa eriştik. Onun içindir ki rabbimizin bu nimetine hem şükür, hem de gereği gibi kulluk vazifemiz olmalıdır. Bu kulluk vazifelerimde, Allah’a (cc) karşı edebimiz ise Allah’a (cc) halisane layıki veçhile ibadetimiz olmalıdır.
2. Allah’ın emirlerini, yasaklarını bilmek ve bunlara uymaktır. Bunun içindir ki farzı ayın olan Allah’a kulluk ve ibadete haiz olacak kadar bilgiye haiz olmaktır.
3. İbadet ve taatte ihlas muhabbet, azim, devamlılık ve sabır.
4. Allah’a yaklaşmanın sebep ve vesilelerini bilip, onlara sarılmak. Sadıklarla beraber olmak.
 5. nefis ve şeytanla bıkmadan usanmadan, mücadele edip onlarla savaşmak.
6. Namaz, oruç gibi ibadetleri kazaya bırakmadan vakitlerinde kılmak.
7. Kalben ve bedenen her an her yerde Allah’ın huzurunda olduğumuzu unutmadan, onun kitabına, hitaplarına, dinine, peygamberlerine, güzel sözlerle, güzel hitaplarla edepli tabirler üzere konuşmak.
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 33:31 - AHZAB SURESİ 31. AYET
Sizden kim, Allah’a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
(MEAL DİYANET VAKFI)
 
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 4:69 - NİSA SURESİ 69. AYET
Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
(MEAL DİYANET VAKFI)
 
PEYGAMBERİMİZE KARŞI EDEP:
1. İmam Buharinin edeb-ül müfret adlı kitabında ebu Ümame den naklettiği hadis de peygamberimiz (s.a.v.) Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüze tazim etmeyen bizden değildir. Buyrulmaktadır. Bizlerin büyüğü, büyükler büyüğü sallallahü aleyhi ve sellem efendimizdir. Ona edep ve adabımız; her kavil ve fiilini başkalarının kavil ve fiiline tercih etmemek.
2. Peygamberimizin (s.a.v.) emir ve yasaklarına uymak.
3. Allah (cc) tarafından bize her ne getirdi ise hepsine mutabaat edip hükümlerine itirazsız razı olmak.
4. Ehli beytine, ve cümle sahabelerine hürmet, tazim ve saygılı olmak.
5. ona kavlen, fiilen, zahiren ve batınen uyarak ve kendisini en içtenlikle teslimiyetle numune olarak almak.
6. Onun adı geçtiğinde ve devamlı çokça adap ve edeple salavatı şerife getirmek.
7. Bütün sünnetlerine sımsıkı sarılarak hayatımızın her dalına tatbik ederek yaşamak.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 3:31 - AL-İ İMRAN SURESİ 31. AYET
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
(MEAL DİYANET VAKFI)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 39:18 - ZÜMER SURESİ 18. AYET
O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler,sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.
(MEAL DİYANET VAKFI) 
 
PEYGAMBER (S.A. VE S.) E SEVGİ
Şöyle demiştir: Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Nefsim yed-i kudretinde olan Allâhu Zü`l-Celâl`e kasem ederim ki hiç biriniz ben ona pederinden de, evlâdından da daha sevgili olmadıkca îmân etmiş olmaz. BUHARİ HADİS NO: 14
 
 
SÜNNETİ İHYA
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim, benden sonra öldürülmüş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir." [Rezin tahric etmiştir] KÜTÜBÜ SİTTE HADİS NO: 4107
 
CAMİ VE MESCİDLERE EDEBİMİZ
1. Peygamber efendimizin emir ve tavsiyelerinden biride cami ve mescitlerde saygılı, her türlü necasetten ve kirden temiz tutmamızdır.
2. Cami ve mescit gibi Allah’ın (cc) evlerinin kapı girişlerine, su dökmek, aptes bozmak gibi kötü hasletlerden uzaklaşarak dışınında temiz tutulmasını da emir ve tavsiye ederler.
3. Kul cami içinde Allah’a tazim içinde durursa Allah (cc) o kulun tazimine iştirak eder. O halde kul edep ve adap içinde cami ve mescitlerde oturup kalkmalı. İnsan hissetsin veya hissetmesin hak taalanın huzurunda olduğunu unutmamalı.
4. Cami ve mescitlerde otururken tavır ve haller dikkat ister. Kişi eyer insanların huşusunu bozacak, onların ihlaslarını zedeleyecek hal ve hareketlerden sakınmazsa ahlakı Muhammediyeye karşı ters düşer ki, yaptıkları işlerde de şeriata zıt dır. Kamil mümin insanlar cami ve mescitlerde ibadet ve taatla uğraşırken, malayani ve yüksek sesle insanların huzurunu bozmaz.
5. Kul günümüzün icatlarından; cep telefonu, teyp, volkmen, fotoğraf makinası ve benzeri olan kamera gibi aletleri kapatarak girmeli. Bunları kullanmakla çıkarılan seslerin insanların ibadet ve taatlarına vereceği zarar dolayısıyla günahkar olmaktadırlar. Onun içindir ki, zaruriyetler daha cami ve mescitlere girmeden halledilerek cep telefonları kapatılarak içeri girilmeli.
6. Cami ve mescit gibi yerlere girenler; insanlara eziyet etmeden uygun olan yerlere oturmalı ve insanları adeta çiğner gibi ön safa geçmek için ite kalka sırtlarından atlamamalı.
7. Cami ve mescit gibi yerlere girenler, temiz bir şekilde aptes almalı ve devamlı abesli olmaya özen göstermeli. eyer vakit müsaitse tahiyyet’ül mescit namazı kılmalı.
8. Cami ve mescit gibi yerlere sık, gitmeyi alışkanlık haline getirip, günlü farz olan beş vakit namazını cemaatla eda edenlerin ecri kat ve kat fazla olduğu gibi bu alışkanlıklarından dolayı kul Allah’ı (cc) hoşnut tutar.
9. Mescitlerde namaz kılanların önlerinden atlayarak zıplayarak geçmemeli, namaz kılanın namazının bitmesini beklemelidir.
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 9:18 - TEVBE SURESİ 18. AYET
Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. (MEAL DİYANET VAKFI)
 
ALİME VELİYE SEYYİDE EDEP
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 35:28 - FATIR SURESİ 28. AYET
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır. (MEAL DİYANET VAKFI)  
 
Bu hususta bir çok kitaplar yazılıdır. Kuranı kerim kolayca anlaşılsa idi, peygamberlere ihtiyaç kalmazdı. Hadisi şeriflerse kuranı kerimin açıklaması mahiyetin dedir. Hakiki alimler de, hadisi şerifleri bizlere anlamamız için açıklamışlardır. Arapça bilen herkese alim denmez.
Bir dili bilmesi insana, insanlarla diyalog kurmasına, insanlarla istişaresine, yaşadığı beldenin, şehrin kural ve kaidelerine uymasına, o yerde velhasıl rahatça uyumlu yaşamasına yardımcı olur. Ama Alim, kuranı kerimi, hadisi şerifleri açıklayan salahiyetli, güvenilir, yüksek insanlardır.
 Sünneti, bidatleri bilirler. Hakkı batıldan ayırırlar. Ehli sünnet vel cemaat itikatındadırlar. Çok ilmi olduğu halde hakkı batıldan ayıramıyorsa, hakiki alim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin alim idi. Hakkı batıldan ayıramadığı için delalete düşmüşlerdir.
 Kuranı kerimde ve hadisi şeriflerde övülen alimlerin sözleri senettir. Bunlar peygamberin varisleri, vekilleridir. İçtihatlarında isabet ettiremeseler bile yine sevap alırlar. Bunlara tabi olanlar kurtulurlar. Ehli sünnet alimleri çok yüksek insanlardır. Hadisi şeriflere konu olan alimler için peygamberimiz buyurdular ki;
 
DİKKAT
1.Alimlerle beraber olun diz dize oturur! Çünkü Allah ölü toprağı yağmur ile dirilttiği gibi, ölü kalpleride, hikmet nuru ile dirilttir. (18)..TEBERANİ
2.Alimin, alim olmayana üstünlüğü, peygamberin ümmetine üstünlüğü gibidir.(19).. HATİP
3.Alimin abide üstünlüğü, dolunayın, diğer yıldızlara olan parlaklığı gibidir(20)..EBU NUAYM)
4.Ümmetimin üstünleri alimlerdir. Alimlerin üstünü de merhametli olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ü teala, cahilin bir günahını affetmeden, alimin kırk günahını affeder. Böyle merhametli alimin nuru, kıyamette parlak yıldızlar gibi,doğu ile batıyı aydınlatarak gelir(21)..TEBERANİ
5.Alimler birer kılavuzdur, rehberdir.(ebedi saadet yolunu gösteren, cennete götüren(22)..İBNİ NECCAR
6.Ne cürettir ki Allah’tan (cc) korkmadan düşünmeden alim ve ulemaya dil uzatılır, onlar hiçe sayılır. Alimler için yüce Allah (cc); kullarım içinde Allah’tan korkanların ancak alimler olduğunu Fatır suresi yirmi sekizinci ayetin de buyurmaktadır. Ve hazreti peygamberimizde; alimler varisimdir demiştir.
7.Bizlere dinin gerekliliğini ve gereklerini öğreten, anlatan, Allah’a (cc) gereği gibi amel etmemizi öğreten alimler olduğundan edeb ve adabımız bize bir vefadan öte şarttır.
8.Onları gördüğümüzde zahiren olduğu kadar da, kalben, ruhen, bedenen sevmek ve saymak, ihtiyaçları anında usanmadan, nefis yapmayıp bıkmadan yanlarında olmak, ahlakı şartları yerli yerince riyasız olarak onlara uygulamak, Müslümanlığın şartıdır.
9.Onlara hitap ederken, onlarla olan teşriki mesailerimizde, güzel konuşmalarla, onları üzmeden kırmadan davranışlar içerisinde olmalıyız.
10.Onlar bir meclise geldiklerinde bizlerin ayağa kalkması bizlere kıvanç vermeli, ellerini öperek gönüllerine bir tatlılık vermeli, onlara olan hal ve davranışlarımızla onları sevdiğimizi belli etmeliyiz.
11.Onların gıyaplarında, onları rencide edecek, duyduklarında üzülecek, sözler önem taşır. Çünkü hazreti peygamberimiz (s.a.v.) alimin eti zehirdir buyurmuşlardır. Bunları yapmamalıyız.
12.Hayatını değiştirmiş olan ulemanın, alimin, seyitlerin kabirlerine ziyaret için gittiğimizde sanki hayattalarmış gibi davranışlar sergilemek, edep üzerine olmak gereklidir. Allah’ü teala (cc) peygamber efendimizin, bütün akrabalarını, ehli beytini ve zürriyetinden gelenleri sevmemizi başta yazdığımız; şura suresi 23. Ayetinde bizlere emretti ve bu konuda yüce peygamberimiz: Ehli beytime buğz eden münafıktır(24)..İ. AHMED
Fatma benden bir parçadır, onu inciten beni incitmiştir (25)..BUHARİ
Ya Rabbi bu iki oğlumu (HASAN, İLE HÜSEYİN) seviyorum. Sende bu ikisini ve bunları sevenleri sev (26)..TİRMİZİ
13.Seyitler baş tacı edilmelidir. Peygamberimizin kanını taşıyanlara yapılan edepsizliğin, adapsızlığın karşılığının ne olacağını bilmek lazımdır. Bunun akabinde onlara yapılan hürmetin, sevginin ve saygınında kimin hatırına olduğunu idrak ederken gelecek sevap ve hoşnutluğun da kimden olalacağını, düşünmek önem taşır.
14. Mevlana Muhammed Rebhami hazretleri buyuruyor ki: Hazreti Ali ve hazreti Fatıma çocuklarının herkes üzerinde hakları vardır. İnsanların en şereflileri onlardır. Onlara tazim, dinimizin farz ve vecibelerindendir.
Ve hadisi şerifte şöyle buyruldu: Allah’ü teala, Fatma’ya ve zürriyetine (seyyidlere, şeriflere,) Cehennemi haram kıldı(27).. HAKİM, TEBERANİ, İBNİ ADİ, İBNİ ABDİLBER, DARE KUTNİ, EBU YALA.
15.Ehli beyti seveni Allah sever. Onlara buğuz edene Allah buğuz eder(28)..HAKİM, İBNİ ASAKİR
16.İslamın esası, bana ve ehli beytime muhabbettir(29)..İBNİ ASAKİR
17. Dikkat isteyen seyitlere hal ve tavırlarımız, normal insanlara olan hal ve tavırlar gibi olmamalı. Alimlerle oturup kalkmalarımız, hitaplarımız, davranışlarımız, dikkat ister. Onların bizlere olan samimiyetleri, büyüklüğü neticesinde olan tevazuları sonucu bizler gevşekliğe, lakayt davranışlara, edepsizliğe bizleri yönelt memeli.
Seyitlerin uygun olmayan hallerini görüpte onlara buğuz etmekten, hatta saygıda kusur etmekten çok korkmalıdır. Nitekim, İslam alimleri seyitlerin, fiillerine, işlerine, olan buğuz, ZATLARINA BUĞUZA SEBEP OLUR. Korkusuyla fiillerini görmemeye çalışmak lazımdır.
      Enes İbn-i Mâlik der ki: Biz Resûlullah'a: Yâ Resûlullah! Âhirette biz de sevdiklerimizde berâber miyiz? Diye sorduk: Resûl-i Ekrem: Evet berâbersiniz, diye tasdîk buyurdu. (Biz bu cevaptan pek ziyâde bir ferah ve sevinç duyduk). (30)..BUHARİ HADİS NO: 2007
 
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
KURAN 35:28 - FATIR SURESİ 28. AYET
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır. (MEAL DİYANET VAKFI)  
 
HZ ÖMER`İN CENNET`LE MÜJDELENDİĞİNE DÂİR CÂBİR VE ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSLERİ
Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Bir kimse Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`e Kıyâmetten suâl edip: - Yâ Resûla`llah! Kıyâmet ne zaman kopacak? dedi. Resûlullah ona (hakîmâne bir üslûb ile): - O sâate, o güne ne hazırladın? diye sordu. Sâil: - Hiç bir şey hazırlamadım. Yalnız ben, Allah`ı ve Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i sever (bir adam) ım! dedi. Resûlullah da: - Öyle ise sen, sevdiklerinle berâber (bulunacak) sın! diye müjdeledi. Enes İbn-i Mâlik der ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in bu: Sen, sevdiklerinle berâbersin! müjdesine sevindiğimiz gibi hiç bir şey bizi sevindirmedi. Yine Enes der ki: - Ben, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`i, Ebû Bekr`i, Ömer`i severim.
Onlara olan bu aşk ve muhabbetim sebebiyle (kıyâmette) onlarla berâber olacağımı (Allah`ın inâyetinden) umarım. Velev ki onların hayır işlerine benzer hayır ve ibâdet işlememiş olayım.BUHARİ HADİS NO: 1495
 
 
 
  Bugün 3 ziyaretçi burdaydı!

  

 

 
 
SİTEMİZİ GEZDİNİZ DAĞARCIĞINIZDA BİR ŞEYLER KALDIYSA NE MUTLU BİZE TEŞEKKÜRLER. İLETİŞİM İÇİN tasavvufi@hotmail.com tasavvufi@hotmail.com .... .....
 
 

   
 
 
.....
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol