RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH'IN ADIYLA BAŞLARIM


   
  TASAVVUF Sitesi:..Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun(Tövbe suresi 119.ayet)
  1.TARİKAT HAKKINDA BİLGİ
 

             

                              TARİKAT VE TASAVVUF:

Lügat ve sözlük anlamı: Tarikat yol manevi yol, usul, tarz. Tasavvuf kalbi dünyanın fani işlerinden ayırıp Allah(cc) sevgisi ile bağlamak. Tarikat ehli olmak.

Tasavvufi: Tarikat:İslam tasavvufunda bir terim olarak tarikat; Allah ‘a sülük edenlere mahsus tavır ve tarz anlamında kullanılmaktadır. Tarikat kelimesinin “bir yola girmek” ,su fi metotlarıyla Allah’a yaklaşmayı seçmek manalarında çok yaygındır. Tarikat;kamil bir mürşidin irşadıyla nefsin ibadete haşiriyle vahdet hakikatine vusul yolu tutmak yerinde kullanılan bir tabirdir. Diğer bir tabirle farzlar yapıldıktan sonra nafileler ile Allah’a yakınlık tahsil etmektir.Tarikatın esası insan ruhunun terbiye ve ir şad yoluyla harici alemden münasebetlerin kesilmesi ve batın alemiyle irtibatın teminidir. Tarikat; yol, hal ve şan anlam larına gelen bu kelime tasavvufun sistemleşme sinden son ra meydana gelen ve giyim, zikir tarzı ve telaki ayrılık larıyla hususiyetler gösteren sofi teşekküllerine ad olmuş tur.

Züht ve İbadet tariki: Tasfiye ve Mücahede tariki: Aşk ve Muhabbet tariki:

Bütün tarikatların silsileleri Ashap-ı Kirama ve o vasıta ile Nebiyi Zişan’a müntehi olur. H.III asırdan itibaren İslam da tarikatlar kurulmaya başlanmıştır.

Tarikatların pirleri, mezhep imamları gibi kendi adlarına izafetle bir tarikat kurmuşlardır. En evvel teşebbüs eden ve şöhret bulan tarikatlar aşağıya sıralanmıştır.

Muhasibiyye Cüneydiyye Hakimiyye

Kassriyye Nuriyye Haraziyye

Tayfuriyye Süheyliyye Hafifiyye

Seyyariyye Hubeyriyye

Sonradan zuhur eden tarikatlar bütün bu on bir tarikatla alakalıdır.Bunların meşhurları şunlardır.

Kadiriyye Rifaiyye Bederiyye

Kibreviyye

Sühreverdiyye Medeniyye Ekberiyye

Mevleviyye

Bektaşiyye Nakşibendiyye Halvetiyye

Bayramiyye

Zeyniyye Uşasakiyye Celvetiyye

Tasavvuf aynı zamanda ahlak güzelliğidir. Şeriat yaşantısının hükümlerinde züht ve takva tasavvufun ta kendisidir. Şeriat hükümlerini yaşamak insana yaradılış gayesi olarak ağır gelir. işte bu manayı yaşatan Allah'ın (cc) seçilmiş kullarına iş düşer. Sana intisap etmek ve verilen reçeteye uymak, ollara ise yetiştirip Allah'a (cc)hazırlamak düşer.(Demirde çelik olma özelliği yoksa usta ne yapsın)

Sofiye ve Mutasavvıf enin ilimlerine verilen addır. Tasavvuf denince Müslümanların aklına ,birçok felsefi fikirler değil ,belli bir hayat tarzını yaşayan bazı kimseler gelir. Müslümanlar bu insanları Allah’a(cc) karşı saygılı, samimi ve ihlaslı olmaları, güzel ahlaka sahip olmaları ve bir takım kerametleri sebebiyle seçkin kişiler olarak bilirler. Genelde tasavvuf; tarikat, irfan ve faaliyetlerinin ilmi olarak tanınır ve bilinir.

Tasavvuf kainatın her zerresinde, Cenab-ı Hakkın kudretinin tecellilerini görmektir

Tasavvuf İslamın bünyesinde renk renk açan gizemli bir çiçektir.

Tasavvuf ilminin özü, nefsin ağır gelen zorluklarına katlanmak, onun kötü huy ve çirkin sıfatlarından arınarak, Allah’tan (cc)başka her şeyi kalpten boşaltarak kalbi Allah’ın (cc)zikriyle süsleyip güzelleştirmektir.

Cüneydi Bagdadi:Şiblide, tasavvuf:

Netice olarak Tasavvuf ;Beşeri sıfatlardan sıyrılarak melek’i sıfatlarla ve ilahi ahlak ile mutasavvıf ve müteallik olmağa yarayan bir haldir. Diye tarif olunabilir.Tasavvufun özü:Tasavvufun Mahiyeti:

İslam tasavvufu; İslamın belli bir yorumu ve insanın özüne intikal ettirilmesidir. Tasavvuf kelimesinin ifade ettiği mana iklimi,içi inci dolu uçsuz bucaksız bir derya ya benzemektedir.

Tasavvuf kelimesi,Tövbe, İnabe ,Mifahade, Züht, Takva, Tarikat, Hakikat, Marifet ve Tevhit gibi bütün manevi mefhumları bünyesinde toplar.

Tasavvufun mahiyeti hakkındaki açıklamalar birbiri ne çok yakındır. Tariflerden bir kaçı şöyledir: Tasavvuf, yolların ayrıldığı ihtilaflı duruma geldiği yerde hakikate bağlanmak, sabit kadem, olmaktır.

Tasavvuf, dünyayı ebedi olarak, boşamaktır, onun aldatıcılığına karşı koymakta sebat etmektir .

Tasavvuf, edepten ibarettir, edebin tamamıda adaptır Tasavvuf, fuzuli şeyleri tamamen terk etmektir vb.. Tasavvufun Başlaması:

Tasavvufun başlangıcına ait hikayeler, insanlığın arz üzerinde başlangıcını temsil eden Hz. Adem’in yaratılışı, nefsine uyduğu için cennetten kovuluşu, tekrar Tövbe ile Rabbine yönelişi ve dönüşü hikayesiyle birleşir. Kuran’ı Kerimde ve diğer bütün kutsal kitaplarda Hz Adem‘e “Safiyullah “ denilmiştir.

Hz Adem hakkında kullanılan ve tasavvufun kökü olan bu tabir hem tasavvufun ilk insanla başladığını ve hem de onun gayesinin insan yaradılışındaki ilk saflığı, Ademliğin aslına ve hakikatine eriştirmek olduğunu gösterir.

Mevla’na Hüsam oğlu Mustafa‘nın “Risaletü’z-Zekiyye”sindeki rivayete göre ilk sofi, bütün insanların babası olan H.z Adem (A.S) ‘dir.

Tasavvuf şudur ki ona Fıkhı Batında denir. Ahvali kalp ile ilgilenen fıkıh dalıdır. Nasıl ki fıkıh’ın zahiri namazdan, oruçtan, zekattan bahseder, tasavvufta kalbin temizlenmesinden bahseder. Tasavvufun kaynağı ; Kuran Sünnet ve Sahabelerin Hayatlarıdır. Tarikat da tasav vufun bir koludur.

Eshab-ı Kiramın Tasavvufu Yaşaması:

İbn Haldun,tasavvuf bahsinde:“Tasavvufun aslı kulluk için Hakka yönelmek, haktan başkasıyla ilgiyi kesmek,dünyanın süsünden, zinetinden, gösterişinden yüz çevirmek, halkın teveccüh ettiği dünya lezzetlerinden, maldan, makamdan uzak bulunmak, hal kın arasına girmemek, ibadet için halveti ihtiyar etmektir.

İşte bütün sahabe ve Selef bu yolda idiler. İkinci asırda halkın ikbale, dünyaya rağbeti artınca tarik-i sahabe ve selefe dönenlere sofi adı verildi der .

Demek oluyor ki bir takva eğitim kurumu olan tasavvuf, Asr-ı Saadette yaşanıyor. Fakat “tasavvuf “ keli mesi kullanılmıyordu. Nitekim,” Kelam, Tefsir, Fıkıh kelimeleri de böyledir.

Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır. (1)
Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar. (2) Asırlardır nice ehl-i iman, bu menba’dan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.
Tarîkat, Resulullah’ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyr ü sülûktur. (3)
Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur’ândan almışlardır.
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, “Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?” şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah’ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri 3. asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
Tarikatların ne olduğunu kamil manada anlamak için ilk önce şeriatin ne olduğunu bilmek gerekir. Allah'ın (c.c.) şeriatini tam manasıyla içine sindirmiş bir insan, kabullenmiş bir insan tarikatın eksikliğim kendi bünyesinde zaten hissetmeye başlar. Çünkü Allahu Teala'nın nizamını, şeriatini içine sindirip kabullenen her insanda bu nizamı hayata geçirip, yaşayıp yaşatması gereği hasıl olur. îşte tarikatta bu nizamı, bu şe-riati en iyi şekilde takva üzere hayata geçirip yaşama şeklidir. Şeriat kurallar ve bu kuralları tam olarak bilmektir. Tarikat bu kuralları tam manasıyla yaşamak ve yaşatmak yoludur. Yoksa birçok insanımızın anladığı manada tarikat, dünyadan elini eteğim çekmek sadece kendini ibadete vermek değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.-) ashabı ve gerçek tarikat erbabları böyle yapmamışlardır. Onlar aksine şeriat! bütün incelikleriyle ilmi manada bilip, takva üzere yaşamış, aynı zamanda ticarette yapmışlar, devlet işleri ilede uğraşmışlar, ailevi düzenlerim de devam ettirmişlerdir. Yani evlenmişler ve çoluk çocuğa da karışmışlardır. Kısaca Allahu Teala'nın helal kıldığı her şeyden fayda-lanmışlardır.
Dinimizdeki yerine gelince, Cenabı Hak (c.c.) Kur'an'da, Yunus suresi: 62, 63, 64. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
"iyi bil ki Allah'ın veli kullarına hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar ki inandılar ve korundular. Dünya hayatında da ahirette de müjde onlara, Allah'ın kelimeleri (sözleri) asla değişmez, işte bu büyük bir kurtuluştur."
Tarikatları veli mektepleri olarak kabul edersek, Allah'ın bu va'dini de bunun yanma koyarsak tarikatların dinimizdeki yeri kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bununla birlikte, dinde yani şeriatta olan herşeyin zahiri ve batını şekilde araştırılmış daha saflaştırılmış şekli vardır tarikatta. Bu araştırma ve saflaştırma kulların daha iyi anlaması ve daha kolay ve zevk alarak yaşaması doğrultusundadır. Tarikat, nefisle yani insanın kendi içindeki gurur, kibir, riya gibi kötü hasletleriyle mücadele etmesidir, zira bir muharebe sonunda Rasulullah (s.a.v.) ashabına asıl muharebenin yeni başladığım söyleyince ashab "Ya Rasulullah bu çetin ve kanlı muharebeden daha büyük ne olabilir ki?" diye sormuşlar O da: "Nefislerimizle olan savaşımız yeni başlıyor, ganimet dağıtımında esirlere mua melede nefislerinize uymayınız," diye öğütlerde bulunmuştur. Yani tarikatı öğütlemiştir. Tarikat, şeriat üniversitesinin doktora yapma bölümüdür. Bu doktora yapmaya hak kazanmış kamil insan ilk önce doktor olur, sonra doçent sonra da profesör. Ama bu makamlara gelebilmek için ilk önce şeriatın ilk okulunu, orta okulunu, lisesini ve üniversitesin! okumak ve mezun olmak gerekir.
Herhangi bir tarikata girmek şart mıdıra gelince, insan manevi açıdan olgunlaşmak, nefsinin heva ve heveslerinden kurtulmak, kendi içini temizlemek, şeriat! kamil manada yaşayıp yaşatmak mana aleminde yükselmek niyetinde ise şarttır.
Tarikat kulların toplum hayatında, aile hayatında, iş hayatında kısaca her sahada yaradanından korkması, yüreğinin onun adı anıldığında bile titremesi halidir. Sözün özü her gönüle manevi bir jandarma manevi bir bekçi koyma halidir. Hal böyle olunca hangi insan bunu istemez? Hangi insan buna karşı çıkabilir.
Onun için şeriatin inceliklerim bilmek isteyen her insan için bir tarikat yolu şarttır diyebiliriz. Kısaca şeriatsiz olgunlaşmış bir tarikat hayatı, aynı şekilde tarikatsiz olgunlaşmış bir şeriat yaşantısı düşünülemez.
Tarikatların zahiri, pratik manasım birkaç cümle ile özetledikten sonra, fakirane dilimizin döndüğü kadar biraz da batını (gizli) manasından bahsetmek isteriz.
Tasavvuf yolu, yani tarikatlar, mana aleminde, ba-tını alemde devamlı surette Allah'ı (c.c.) hatırlamak ve sürekli ondan korkmaktır, însan nasıl zahirde hazır-ladığı, düşündüğü şeyden uzak kalamazsa, işte tari-katta insana hatırlattığı şeye yani Allah (c.c.) ile de-vamlı birlikte olnaaya sevk eder ve sürükler. Nitekim Cenabı Hak zülciel h.z. Maide suresi 35. ayetinde me-alan şöyle buyuruyor. "Ey iman edenler, Allah'tan korkun ona (yaklaşmak) için vesileler arayın ve onun yolunda cihad edin, ta ki muradınıza eresiniz."
Tarikat insanı Allah'a yaklaştırır ve Allah ile bir-likte kılar. Tarikat insanın Allah için gözünden dökü-len yaştır. Gönlündeki nefsi emmaresiyle savaştır. Ta-rikat şeriat gemisine binip, denize açılmak ve o engin-lerdeki sırları, güzellikleri keşfetmektir. Tarikat bü-tün alemi yaradanının gözüyle görmek ve bütün mah-lukatı yaradanından ötürü sevmektir. Kısaca tarikat bütün gönülleri birleştirip Allah'a doğru yürümektir.
Mevlana hazretleri ne güzel söylemiş:
"Aşıkların sevinci ve gamı sadece Allah'tır. Onla-rın el emekleri ve ücretleri de yine O'dür. Her kim de Allah'tan başkasına bir aşk varsa o aşk şeker yemek kadar tatlı da olsa yine can çekişmek kadar acıdır." Yine Peygamber (s.a.v.) Efedimiz Rabb'ine şöyle iltica ve niyaz eder ve der ki: "Senin öfkenden rızana sığını-rım, Ya Rab! Senden Sana sığınırım" Evet tarikat Al-lah'tan yine kendisine sığınma yöntemidir. Tarikat ya-radanın kapısından başka gidilecek bir kapı olmadığı-nı benimseten yoldur. Bunların ötesinde tarikat aklın
bile idrak edemediği olağan üstü halleri yaşamaktır. Özetle tarikat yine Peygamber'imizin:
"Allah'ın ahlakı ile ahlaklanınız." hadisinin özüdür, içeriğidir.
Tarikat altunu has hale getirmektir. Daha sonra da bu has altunu kalıplara dökmek ve ondan çeşitli güzellikteki mücevherat ortaya çıkarmaktır.
Tarikat, şeriattaki su ve toprak ile yapılan temizlikle yetinmeyip kalpleri temizleme yoludur.
Tarikat Ramazan orucunu tutan bir insanın yemek içmek şöyle dursun orucu bozulacak
korkuşu ile kötü sözden, gıybet etmekten bile korkmağı halidir.
Tarikat, Allah demektir. Allah'ı sevmektir, O'ndan korkmaktır. O'nun kapısından başka bir kapı aramamaktır.
Tarikatı zahiri batını manada makul ve anlaşılabilir ölçülerde dilimizin döndüğü şekilde açıklamaya çalıştıktan sonra, şimdi de tarikat nasıl başlar ve nasıl devam eder? Bunun zerine birkaç kelam etmek isteriz.
Tarikat yolu murad etmekle başlar. Zaten mürid demek murad etmek demektir. Daha sonra önceden bahsettiğimiz gibi şeriat üniversitesin! bitirmiş bir profösörün (Kamili mürşidin) eteğine yapışmak ve onun derslerine katılmakla devam eder.
On iki hak tarikat ve bunların çeşitli kolları vardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşmamış ve yine bir kısmı da özünden çıkanlarak yani tahrib edilmek sureti ile gayesinden saptırılmak istenmiş olsa bile yine de gerçek ve hak olan tarikatların ve onları canları pahasına yaşatmaya çalışan kamili mürşidlerin bugüne dek Elhamdülillah varlıklarım koruyabil-meleri büyük sevinç ve öğünç kaynağımızdır.
Geçmiş asırlarda ve günümüzde her ne kadar benimsenmeselerde tarihe baktığımızda bütün maddi manevi icadların; ilimlerin ve fetihlerin altında o tarikatların ve onların kamili mürşitlerinin manevi imzaları açık açık görmemiz büyük bir gerçektir.
Cebir ilminin temelinde ve hatta isminde bile bir Allah dostunun imzası vardır. Tıbbiyede îbni Sina hakeza öyle yine Osmanlı împaratorluğunun kurulmasında Şeyh mürşid Edebali'nin imzası İstanbul'un fethinde büyük mürşid Akşemseddin Hz.nin imzasım (manevi) bulmak her kesim insan tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Günümüzde maalesef tarikat yollarının önünün kesilmek istenişi bu yolların yadırganışı, yok sanılma-sı, bizleri yukarıda saydığımız zahiri ve batınî ilimlerden yine aynı şekilde zahiri ve batınî fetihlerden uzaklaştırmış, bizi bize hiç yakışmayacak şekilde bir zamanlar ismimizden bile çekinen kavimlerin kapısında dilenci durumuna düşürmüştür.
Evet geçmişte Allah'ın dostlanna sahip çıkan ve onların yollarına maddi ve manevi destek veren top-lumları Cenabı Hak yüceltmiştir. Şimdi ise onları yadırgayan, küçümseyen, yok sayan, ezen toplumların durumuda ortadadır.

Tasavvuf Hz. Peygamberin varlığından aldığı feyizle, zaman boyunca gelişerek günümüze kadar gelmiştir. Tasavvuf ki Veliler yoludur . Hiç bir nebi kendi veliliği kemale erip Rabbinin emrini kalben kabul edecek hale gelmeden, yani veliliği tamamlamadan nebi olmayacağına göre Hz. Adem yaratılmadan önce nebi olan nebilerin sonuncusunun veliliği nebiliğinden önce olduğu söylene bilir. İşte böyle olunca tasavvufun zuhuruna bir zaman ve hele başlangıç tayin etmek mümkün olmaz. İslam’ın yaşanması, hayata tatbik edilmesi en önemlisi nefislerin terbiyesi ve bu terbiye ile kötülüklerden kurtarılmasıdır. Tasavvuf kelimesi tövbe, inabe, mücadele, züht, takva, hakikat, marifet ve tevhidi gibi manevi mefhumları içine alır. Endişesiz Allah(cc) ile olmaktır, der. Ebu Muhammed Ceriri’de tasavvufu şöyle tarif eder: İyi ve yüksek huyları almak, kötü huyları bırakmaktır.Büyük İslam mutasavvıf tasavvufu şöyle tarif eder: Tasavvuf Hakkın seni senden öldürmesi ve kendisiyle yaşatmasıdır .Yani insanın nefsini yok etmesi ve Hak ile Hak olarak yalnız Hakkın irade ve ihtiyariyle hareket etmesidir.

Tasavvuf sadece dini, bir kaideler zinciri olarak al mayıp onun deruni manasına nüfuz etmeye çalış mak, manevi hayatı maddi hayata üstün kılmak, Allah’la kul arasındaki münasebeti en mükemmel bir hale getirmek olduğundan,Müslümanlar tasavvufa muhabbetle kucak aç mışlardır.

Bu tarik seyirde bulunanların tarikidir. Bütün tarikatlar settar dairesine dahildir.Bu tarik iyilik tariki Hakk ile ve halk ile muamelede sadık olanların tarikidir. Riyazetin hülasası nefsin istediği şeyleri yapmamaktır.Bu tarik amel sahiplerinin sülük ettiği tariktir. Zahiri amellerin namazın ,orucun çoklukla bulunduğu tariktir.Tarikatın din ve mezhepten farkı şudur: din, inanış, ibadet ve muamelat esaslarını ihtiva eden ve inanlara, Tanrı tarafından peygamberlere vahi edilenlerle, halka bildirilen hükümlerin topluluğuna denir. İbadet ve mu amelatta bir ayrılık göstermez Zahid’lerce fazla ibadetler den, vahdet-i vücutçularca inanışta bir telakki tarzından ibarettir ve bir tarikatta birbirine muhalif mezhep salikleri de bulunabilir. Sayılmayacak kadar olan tarikatlar vardır.

 
  Bugün 3 ziyaretçi burdaydı!

  

 

 
 
SİTEMİZİ GEZDİNİZ DAĞARCIĞINIZDA BİR ŞEYLER KALDIYSA NE MUTLU BİZE TEŞEKKÜRLER. İLETİŞİM İÇİN tasavvufi@hotmail.com tasavvufi@hotmail.com .... .....
 
 

   
 
 
.....
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol